Monday, December 3, 2012

Hit the Union, Jack

Muhtemelen devamı gelmeyecek olan yeni bir [3795. ?] blog'uma-döneyim girişimimden; hallooooğğ!

Bu sefer önceki denemelerimin tümünden farklı bir yola gireyim dedim ve bu cuma gecemi nasıl geçirdiğimi herkeslerle paylaşma kararı aldım. ..çünkü evet hepimizin en büyük derdi benim sosyalleşme eşiğimdi. - falan.
Hayır.

Bu cumamı içimdeki çılgın derya baykal mentor'lüğünde değerlendirdim, üstelik kendisinin entresan şekilde ingiliz mandacısı da bir yönü vardı. Dolayısıyla anlatılası bir şeyler koymuş olabilirim ortaya diye düşünüyorum.



Friday, March 16, 2012

Casio Vintage Watch



Başlıkta vintage olmasına aldırmayın, Casio'nun "üstümde çok yaşanmışlık var" diye bağırırken boğuluvericek saatlerinden birini taktığınız anda [saatin ilk sahibi siz bile olsanız] o vintage'lık hali direkt sağlandığından eklenmiş bi kelime o.
Yani Casio saatler söz konusu olduğunda vintage görünüm garanti; bunu sağlayan da saatin kaç yılı devirip kaç farklı el bileği eskitmiş olmasından ziyade tasarımı.


Hepimizin ilkokul yıllarına Baby-G'ler, lise yıllarına da 5 sene içinde 14'ten fazlası çözülemeyen 865326 özelliğe sahip hesap makineleriyle girmiş bi marka olduğu için Casio'yu tanımayan pek kimse olduğunu sanmıyorum. Integral çizme amaçlı ekranlara küfür yazmayı başarınca günü aydınlanan bi nesiliz neticede; 2 sene geçti akıllandık diye o zamanlarımızı unutmayalım.
Ayrıca hesap makinesiyle girilen sınavlarda ortalama bir Casio'nun 4 avuç içi boyutlarındaki iç kapağına 38 sayfalık kopya sığdırabilme imkanı olmasa kaçımızın diploması olurdu noktası var bir de.
Casio vefa borcumuzun olduğu da bir marka yani.


Aynı Casio'yu ilkokul statü sembolü ve / veya lise diplomalarında özel-teşekkür-maddesi olmaktan çıkarıp tekrar bir must-have item haline getirense LA670WGA-1 modeli.

Thursday, January 19, 2012

Song for Nico.

Benim 60'lara olan takıntımı etrafımdaki alakalı alakasız herkes zaten biliyor da, burayı okuyanlar da çoktan bir şekilde fark etmişlerdir artık diye düşünüyorum. 
60'larda dünyanın en yalandan-bohem-kendine-hippi kıvamındaki yaşamını sürerken bi anda ölüp kendimi bugünlere reenkarne olmuş olarak bulduğuma dair fazlasıyla sağlıksız inancımı bir tarafa bıraksak bile bünyemdeki inkar edilemez 60'lar sevgisinin varlığı kesin.
60'ların hayat tarzını vs şimdilik ayrı tutarak, söz konusu sevgi/saygı/özlem/bıdıbıdı'yı 60'lar ikonlarına yönlendirmek istiyorum. 
Onların arasından biri benim için [nedeninden mantıksal çerçevede tam da emin olamadığım bir şekilde] çok özel, en özel:


Nico.